Nasıl Yas Tutarız?

Yas, sevilen birinin, bir şeyin, bazen bir ideolojinin kaybı sonrası hissedilen doğal bir acıdır (1). İnsan büyüyen, gelişen bir canlıdır ve doğumundan beri onu hayatta tutan en temel ihtiyacı, diğeriyle ilişki kurmaktır. İnsanın dinamik, değişen varoluş biçimi, yaşamda her zaman bir şeyleri/birilerini ya da bazı durumları kaybetmek demektir; yaşadığımız sürece birilerinden, şehirlerden, evlerden ve düşüncelerden ayrılırız.

Bu kayıplara ruhsal olarak yas ile tepki veririz. Önce gerçeği inkar ederiz, kaybı idrak etmemiz zor olur. Yitip gidene dair birbirine karşıt duygular yaşarız. Bir yandan kaybedilenin varlığını devam ettirmeye çalışıp onunla / o şeyle ilgili kayıp anını, eski anıları ya da gelecek planlarını zihnimizde ısrarla yeniden sahneleriz. Diğer bir yandan da bizi bıraktığı için ona nefret ve öfke duyarız.

Bazen de kaybettiğimiz kişi/ şey iç dünyamızda o kadar çok şey götürmüştür ki yaşamakta sendeler gibi uyku uyuyamaz ya da uyanamayız; yemek yiyemez ya da yemeden duramaz halde oluruz. İşimizi, gücümüzü sürdürmekte zorlanırız. Dikkati toplamak, odaklanmak güç olur; unutkanlığımız artar. Fiziksel olarak da halsiz ya da aşırı hareketli oluruz. İnsanlardan uzak kalınamaz ya da yalnız kalınamaz. Kayıptan önce zevk aldığımız ne varsa her şeyin içi boşalmış, anlamını yitirmiş gibi olur. Hatta bu anlamsızlık öyle derin olabilir ki gidenle beraber gitmek isteyebiliriz; o acı öyle sarsıcı olur ki ancak yok olarak baş edilebilirmiş gibi gelir.

Ve iç dünyamızda yüklü bir suçluluk yaşayabiliriz: ne olsa gitmezdi, biz neyi beceremedik, keşke öyle demeseydik, öyle yapmasaydık... Geçmişle hep bir pazarlık peşindeyizdir; belki bunu şöyle yapsaydık hiçbir kayıp yaşanmayacaktı, böyle olacağını bilseydik kesin şunu yapardık gibi...

Özetle, içimizde yer edinmiş herhangi biri için kaybedilen şey/kişi bizim için ne kadar değerli, ne kadar anlamlıysa bizim içsel sarsıntımız da o denli büyük olur; kendimizi toparlamak, hayatı tekrar anlamlı, yaşanabilir, keyifli bulmak o kadar zaman alır ve içinde zorlukları da olan bir süreçtir. Bu yüzden ruhsal sancılar zaman zaman ağır geldiği için üzüntüden kaçıp, hiçbir şey olmamış gibi hayata kaldığı yerden devam etmek isteriz. Oysa bu, o yası tamamlamak konusunda bir engeldir. “Üzülmemek” için bastırmaya çalıştığımız acı, biz farkında olmadan attığımız her adımda bizi yavaşça içine alır. O sebeple karşılaştığımız yol bizde hangi yaraları açmış ya da hangi eski yaralara temas ettiyse bunlara bakıp içimizdekileri kelimelere döküp kendimize yer vermeliyiz. Bu süreç her ne kadar acı hiç dinmeyecek, sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelse de süreç doğru yürütüldüğünde kaybın açtığı yarayı sarabiliriz.

Unutmamalıyız ki her yitirileni de tamamen yitirmeyiz, muhakkak izler kalır. O izlere, artık kendimize o denli yük olmadan yer vermek meşakkatli ancak hayata canlılıkla devam edebilmek için oldukça gereklidir.

Tüm bu süreçle başa çıkabilmek, onun içine girebilmekten geçer. O kişinin ya da şeyin kaybının öznel anlamını ve kendimizde neleri kaybettiğimizi anlamalıyız. Yani onun varlığıyla olduğumuz kişiye; bir başkasında, kendimizi koyduğumuz yere bakmalıyız. Birini kaybederken içimizde kendimize dair neyi kaybediyoruz? Sevilen biri olmayı mı, alkışlanan biri olmayı mı, hatırlanan biri olmayı mı, önemli biri olmayı mı, biri için tek kişi olmayı mı, gözetilen biri olmayı mı, güçlü biri olmayı mı, güvenilen biri olmayı mı ve/veya bizim de sonsuza kadar yaşayamayacağımızı mı? Bu sorularla ve devamında doğacak yeni sorularla yol almaya başladıkça kaybın boşluğunu ve kalabalıklığını kelimelerle görünür hale getirip onun yasını tutabiliriz. Bu kelimeleri bulmak bir süreçtir. Burada hem yaşadığımız acıya tanıklık edecek hem de tüm bu duygu yoğunluklarını anlamlandırabilecek birini ararız ki yolumuzu kaybetmeyip karanlığın içinde beraber ışığı bulalım; ona yaslanabilelim ve onun eşliğinde o çaresizliği ve yalnızlığı birlikte umuda dönüştürebilelim.


Kaynakça

  • (1) Freud, Sigmund. “Yas ve Melankoli”. Trc. Uslu, R., & Berksun, O. Kriz Dergisi, 1(2) (1993). https://doi.org/10.1501/Kriz_0000000026